Bir zamanlar küçük bir kasabada, bahçeli güzel bir evde Yasin adında sevimli ve neşeli bir çocuk yaşarmış. Yasin, doğayı ve bahçede vakit geçirmeyi çok severmiş. Özellikle yaz günlerinde bahçede oynamak ve farklı bitkilerle, çiçeklerle ilgilenmek onun için büyük bir eğlenceymiş.
Yasin’in en sevdiği şeylerden biri de evlerinin yanındaki komşu bahçede bulunan büyük erik ağacını izlemekmiş. Ağacın dalları komşu bahçeden onların bahçesine doğru uzanırmış ve üzerinde lezzetli, kocaman kırmızı erikler varmış. Erikler olgunlaşıp kırmızılaştığında tatlı bir koku bahçelerini sarar, Yasin’in ağzını sulandırırmış. Ama annesi her zaman ona şöyle dermiş:
“Yasin, unutma yavrum, o erikler bizim değil komşumuzun. İzin almadan onları yiyemeyiz.”
Yasin bu duruma biraz üzülse de annesinin sözünü dinler ve sadece komşu bahçedeki ağaca hayran hayran bakmakla yetinirmiş.
Bir gün Yasin bahçede oyun oynarken, topu yanlışlıkla komşu bahçeye kaçmış. Topu almak için çekinerek komşu bahçeye girmiş ve o güzel erik ağacına yaklaşmış. Ağacın dibinde topunu alırken, arkasında bir ses duymuş. Dönüp baktığında yaşlı komşuları Hasan amcanın ona doğru geldiğini görmüş.
“Merhaba Yasin, topun mu kaçtı buraya?” demiş komşusu tatlı tatlı gülümseyerek.
Yasin utanarak başını sallamış: “Evet, kusura bakmayın. Hemen alıp çıkacaktım.”
Hasan Amca güler yüzüyle cevap vermiş: “Önemli değil yavrum. Aslında seni burada görmek beni sevindirdi. Bakıyorum erik ağacını çok beğeniyorsun.”
Yasin biraz utanarak itiraf etmiş: “Evet Hasan Amca, erikleriniz çok güzel görünüyor ama annem onları sizin izniniz olmadan yememi istemiyor.”
Hasan Amca gülerek onu sevgiyle yanına çağırmış: “Yasin, bu ağacın hikayesini sana hiç anlatmadım, değil mi? Gel sana anlatayım.”
Yasin merakla Hasan Amca’nın yanına oturmuş ve dikkatle dinlemeye başlamış:
“Bu ağacı ben küçük bir çocukken dedem dikmişti. İlk başta hiç meyve vermemişti. Ben de üzülüp ağlamıştım. Ama dedem bana sabretmeyi öğretti. Dedi ki; ‘Doğa sabır ve sevgi ister, ona iyi bakarsan mutlaka karşılığını verir.’ Ben de bu ağaca hep sevgiyle baktım, suyunu verdim, sabırla bekledim. Ve sonunda bu güzel, kırmızı erikler ortaya çıktı.”
Yasin bu hikâyeden çok etkilenmiş. Gözleri parlayarak Hasan Amca’ya bakmış: “Gerçekten çok güzelmiş! Ben de bahçemde bir ağaç yetiştirmek istiyorum, bana yardım eder misiniz?”
Hasan Amca büyük bir mutlulukla gülümseyerek, “Tabii ki yavrum, seve seve yardım ederim. Hatta sana bu eriklerden de biraz vereyim, eve götür annenle birlikte tadına bakın.”
Yasin çok mutlu olmuş ve teşekkür etmiş. Hasan Amca ona bir sepet dolusu erik vermiş ve onu sevgiyle uğurlamış. Yasin eve döndüğünde yaşadığı tüm bu güzel şeyleri annesine heyecanla anlatmış.
O günden sonra Yasin bahçeyle daha çok ilgilenmeye başlamış. Hasan Amca’nın dediği gibi bitkilere sevgi ve sabırla bakmış. Günler, haftalar geçmiş ve sonunda kendi bahçesine de bir erik ağacı dikmiş. Erik ağacı büyüyüp çiçek açtığında, Yasin sevgiyle ağacına bakmış ve komşu bahçedeki hikâyeyi hatırlamış.
Artık Yasin biliyormuş ki; doğa sevgiyle ve sabırla büyür. Her şey sevgiyle daha güzel ve değerli olurmuş.
Ve böylece, komşu bahçedeki erik ağacı sayesinde Yasin, sevginin, sabrın ve doğanın değerini öğrenmiş. Bundan sonra her ağaca, her çiçeğe sevgiyle yaklaşarak, onların dilinden anlamaya başlamış.