Gökyüzü masmavi, hava mis gibi kokuyordu. Okullar kapanmış, yaz tatili başlamıştı. Can, Efe ve Mert uzun süredir bekledikleri günü sonunda yaşamaya hazırlanıyorlardı. Bugün, babalarıyla birlikte ilk kez kampa gideceklerdi!
Sabahın erken saatlerinde, sırt çantalarını hazırlayıp evlerinden ayrıldılar. Babaları, arabaya çadırları, uyku tulumlarını ve yemek malzemelerini yerleştirmişti. Yol boyunca çocuklar kamp ateşi yakmayı, yıldızları izlemeyi ve doğada vakit geçirmeyi konuşarak heyecanla planlar yaptılar.
Birkaç saat sonra, nihayet ormanlık bir alana vardılar. Büyük ağaçların arasında hafifçe esen rüzgar yaprakları hışırdatıyor, kuşlar cıvıltılarıyla doğayı daha da canlı hale getiriyordu. Babalar, çocuklara ilk görevlerini verdi: Kamp alanını hazırlamak.
Can çadırları taşırken, Efe kazıkları yere çakmaya çalışıyor, Mert ise odun toplamaya başlamıştı. Babaları, çadırın nasıl kurulacağını göstererek çocukların kendi başlarına yapmalarına izin verdi. Biraz uğraştılar, hatta kazıkları birkaç kez yanlış yere çaktılar ama sonunda başardılar!
Gün batmaya yaklaşırken, babalar çocuklara kamp ateşi yakmayı öğretti. Önce küçük kuru dallar toplandı, sonra dikkatlice ateş çemberi yapıldı ve babaların yardımıyla ateş yakıldı. Kamp ateşi etrafında oturduklarında, çocuklar kendilerini gerçek birer kaşif gibi hissettiler.
“Bence en güzel kısım şimdi başlıyor!” dedi Can, heyecanla.
“Evet! Akşam yıldızları izleyerek uyuyacağız!” diye ekledi Mert.
Efe gülümsedi. “Ama önce, babalarımızdan korku hikayeleri dinlemeliyiz!”
Babalar, çocuklara doğayla ilgili eğlenceli hikayeler anlattılar. Kimi hikayeler komik, kimileri biraz ürkütücüydü ama hepsi çok eğlenceliydi. Yemeklerini afiyetle yedikten sonra, yıldızların altında uzanarak gökyüzünü izlemeye başladılar.
“Bu kadar çok yıldızı daha önce hiç görmemiştim!” dedi Mert hayranlıkla.
Babası gülümsedi. “Şehirdeyken ışıklar yüzünden yıldızlar bu kadar net görünmez. Ama doğada, her şey daha berrak ve güzel olur.”
Çocuklar gece boyunca kıkırdayarak, doğanın seslerini dinleyerek vakit geçirdiler. Sabah olduğunda, kuşların cıvıltıları ve hafif esen rüzgarla uyandılar. Babalar kahvaltıyı hazırlarken, çocuklar nehir kenarına gidip taş sektirme yarışı yaptılar.
Kampın ikinci günü doğa yürüyüşüyle başladı. Babalar, çocuklara iz sürmeyi, ağaçları ve hayvanları tanımayı öğrettiler. Çocuklar, çevrede gördükleri farklı bitkileri ve böcekleri keşfederken çok eğlendiler. Bir süre sonra, küçük bir şelaleye ulaştılar.
“Şelalenin sesi ne kadar güzel!” dedi Can hayranlıkla.
Efe de ekledi: “Keşke hep burada yaşayabilsek.”
Babalar gülümseyerek başlarını salladılar. “Doğayı sevmek çok güzel bir şey. Ama en önemlisi, ona zarar vermemek ve temiz tutmak.”
Çocuklar o günden sonra doğayı daha dikkatli gözlemlemeye karar verdiler. Çöp atmamaya, kamp yaptıkları alanı temiz bırakmaya ve hayvanları rahatsız etmemeye söz verdiler.
Kamp macerası sona erdiğinde, çocuklar hem biraz üzgündü hem de çok mutluydu. İlk kamp deneyimlerinde çok şey öğrenmişlerdi.
“Bu kesinlikle hayatımın en güzel tatiliydi!” dedi Mert.
Babalar, çocuklarının bu deneyimi ne kadar çok sevdiğini görünce gülümsediler. “Öyleyse bir dahaki sefere daha büyük bir maceraya hazır olun!”
Ve böylece, Can, Efe ve Mert, ilk kamp maceralarından hem doğayı keşfederek hem de babalarıyla unutulmaz anılar biriktirerek döndüler. Bu deneyim onlara sadece doğayı değil, paylaşmayı, dayanışmayı ve maceraya atılmayı da öğretti.
SON