Bir zamanlar, büyük bir kasabada yaşayan Deniz adında bir çocuk vardı. Deniz, gündüzleri enerjisi hiç bitmeyen, sürekli koşturan, oyunlar oynayan ve dünyayı keşfetmeye bayılan bir çocuktu. Sabah erkenden kalkar, arkadaşlarıyla bisiklete biner, parklarda oynar, top koşturur ve akşam olana kadar hiç durmadan hareket ederdi.
Fakat akşam olup da gökyüzü kararmaya başladığında, Deniz bir türlü yerinde duramazdı. Gün boyunca yorulsa bile uykuya dalmakta zorlanırdı. Gözlerini kapatsa bile aklı hala oyunlarda olur, sabah olduğunda neler yapacağını düşünürdü. Uyumak istemezdi, çünkü uyuyunca zaman boşa gidiyormuş gibi hissederdi.
Ama bu gece farklıydı. Bu gece Deniz için bir keşif gecesi olacaktı.
Gün Boyunca Oyun ve Yorgunluk
Deniz, sabah erkenden kalktı ve dışarı fırladı. O gün arkadaşlarıyla gizli bir kale yapmaya karar vermişlerdi. Mahalledeki en büyük ağacın altına dalları ve taşları dizerek kendi küçük dünyalarını oluşturdular. Bir süre sonra bisiklet sürmeye gittiler, sonra da en sevdiği oyunu oynadılar: saklambaç!
Deniz, akşama kadar durmaksızın koştu, kahkaha attı, oyun oynadı ve mutlu bir gün geçirdi. Ama akşam olunca annesi pencereden seslendi:
“Deniz! Artık eve gelme vakti!”
Deniz başını kaldırdı, gökyüzü kararmıştı bile. Gün nasıl bu kadar çabuk geçmişti? Oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamamıştı.

Uyuyamamak
Eve döndüğünde annesi ona sıcacık bir süt verdi ve pijamalarını giymesine yardım etti. Deniz yatağına girdi ama uyku hiç gelmiyordu. Gözlerini kapatıp sabah yapacaklarını düşündü. Yeni kale için daha fazla dal toplamalı, en hızlı bisiklet yarışını yapmalıydı.
Ama sonra annesi odasına geldi, başını okşadı ve gülümsedi.
“Denizciğim, uyku zamanı geldi. Gözlerini kapatıp geceyi dinle bakalım. Gecenin sesi sana huzur verecek.”
Deniz gözlerini kırpıştırdı. “Gecenin sesi mi? Gece hiç konuşur mu anne?” diye sordu.
Annesi hafifçe güldü. “Elbette konuşur. Ama onu duymak için çok sessiz olmalısın.”
Deniz biraz meraklandı. Oyun oynamak yerine geceyi dinlemeyi deneyecekti.
Gecenin Sesleri
Deniz yatağında gözlerini kapadı ve etrafı dinlemeye başladı. İlk başta her şey çok sessiz gibi geldi ama biraz bekleyince gerçekten sesler duymaya başladı.
🔹 Uzaklardan gelen bir baykuş sesi: “Huhuu, huhuu…”
🔹 Ağaç yapraklarının rüzgârla fısıldaşması
🔹 Balkondaki çiçeklerin arasına saklanan bir cırcır böceğinin incecik şarkısı
🔹 Kedilerin geceyi keşfederken çıkardığı hafif adımlar
Deniz gözlerini hafifçe açıp pencereye baktı. Ay ışığı odasına süzülüyordu ve yıldızlar gökyüzünde ışıl ışıl parlıyordu.
Gözlerini tekrar kapadı ve gökyüzündeki yıldızları saymaya başladı.
“Bir… iki… üç… dört… beş…”
Her saydığında göz kapakları biraz daha ağırlaşıyordu. Yıldızların sayısını bile unuttuğunda, tatlı bir uykuya dalmıştı.
Bir Rüya ve Sabahın İlk Işığı
Deniz rüyasında, gecenin seslerinin büyülü bir orkestra gibi olduğunu gördü. Baykuşlar şarkı söylüyor, rüzgâr hafifçe fısıldıyor, cırcır böcekleri minik kemanlar çalıyordu. O da bu orkestranın bir parçası olmuştu.
Sabah olduğunda gözlerini açtı. İçinde huzurlu bir his vardı. İlk defa uyuyakalmanın ne kadar güzel olduğunu fark etmişti.
Kalkarken kendi kendine gülümsedi. “Geceyi dinlemek ne güzelmiş…”
Ve o günden sonra, her gece uyumadan önce gecenin seslerini dinlemeyi ve yıldızları sayarak uykuya dalmayı alışkanlık haline getirdi.
Ve böylece, gecenin sesi ona huzur vermeye devam etti.
SON