Emir, annesinin çiçekleri ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Annesi, sabahları balkona çıkıp saksılarındaki çiçekleri okşar, onlarla konuşur, nazikçe sulardı. Bazen eline bir kitap alır, çiçeklerin yanında oturur ve sessizce okurdu. Çiçeklerin rüzgârda hafifçe sallanışını, kokularının havaya yayılışını izlemek ona büyük mutluluk verirdi. Emir, annesinin çiçekleri ne kadar çok sevdiğini gördükçe, ona daha fazla çiçek vermek istediğini hissetti.
Bir gün, Emir dışarı çıktığında komşularının bahçesinde birbirinden güzel çiçekler gördü. Renk renk açmış, mis gibi kokan laleler, papatyalar ve güller bahçeyi süslüyordu. Çiçekler o kadar güzeldi ki Emir bir an için gözlerini bile alamadı. O anda aklına harika bir fikir geldi. Eğer bu güzel çiçeklerden birkaçını toplarsa annesi ne kadar mutlu olurdu! Annesinin çiçekleri ne kadar sevdiğini biliyordu ve ona en güzel çiçekleri vermek istiyordu.
Emir, dikkatlice bahçeye yaklaştı ve eğilip birkaç çiçeği nazikçe kopardı. Ellerine aldığı çiçeklerin kokusu harikaydı. Birkaç tane daha topladı ve kolları dolana kadar çiçekleri tutmaya devam etti. Annesinin çiçekleri çok sevdiğini bildiği için ne kadar çok götürürse o kadar mutlu olacağını düşündü. Küçük elleriyle topladığı rengârenk çiçekleri kucaklayarak eve koştu.
Eve vardığında heyecanla annesinin yanına gitti. “Anne! Bak, sen çiçekleri çok seviyorsun diye sana getirdim!” dedi, çiçekleri annesine uzatarak. Annesi, Emir’in parlak gözlerine baktı ve bir an için mutlu oldu. Oğlu, onu sevindirmek için güzel bir şey yapmaya çalışmıştı. Fakat sonra fark etti ki çiçeklerin kökleri yoktu, dalları kırılmıştı ve bazıları çoktan solmaya başlamıştı.
Annesi, Emir’i yanına oturttu ve tatlı bir sesle konuşmaya başladı. “Emirciğim, bana bu çiçekleri getirdiğin için çok teşekkür ederim. Senin beni mutlu etmek istemen beni gerçekten çok sevindirdi. Ama biliyor musun, çiçekler en çok dallarında mutlu olurlar.”
Emir şaşkınlıkla annesine baktı. “Ama anne, sen çiçekleri çok seviyorsun. Ben de senin için en güzellerini toplamak istedim.”
Annesi, Emir’in küçük ellerini nazikçe tuttu. “Evet, ben çiçekleri çok seviyorum ama onları koparmak, onların kısa sürede solmasına neden olur. Çiçekler, kökleriyle toprağa bağlı kaldıkça canlı kalırlar. Eğer bir çiçeği uzun süre görmek ve onun güzelliğinin tadını çıkarmak istiyorsak, en iyisi onu dalında bırakmak ve uzaktan sevmek.”
Emir düşündü. Çiçekleri toplamak annesini mutlu etmişti ama aynı zamanda onların solmasına sebep olmuştu. Belki de annesinin en çok mutlu olacağı şey, çiçeklerin olduğu yerde büyümeye devam etmesi olabilirdi.
Annesi gülümsedi ve Emir’in elinden tuttu. “Hadi gel, beraber bahçeye gidelim ve çiçeklerin en güzel hallerini nasıl görebileceğimizi keşfedelim.”
Beraber bahçeye çıktılar ve komşularının bahçesinde hâlâ toprağa bağlı olan çiçeklere baktılar. Annesi eğildi ve Emir’e bir papatya gösterdi. “Bak, bu çiçek burada kökleriyle büyümeye devam ediyor. Rüzgârla dans ediyor, güneşle besleniyor. Eğer ona yaklaşıp koklarsan, mis gibi kokusunu hissedebilirsin. Ama dalında olduğu sürece hem daha uzun yaşayacak hem de her gün bu güzelliği görebileceğiz.”
Emir, papatyaya yaklaşıp kokladı. Gerçekten de harika kokuyordu! Ama onu koparmasına gerek yoktu. Çiçeğin hâlâ kökleriyle toprağa bağlı olması, onun daha uzun süre güzel kalmasını sağlıyordu.
O günden sonra Emir, annesiyle birlikte çiçekleri uzaktan sevmeyi öğrendi. Artık onları koparmak yerine, büyüdükleri yerde izlemeyi, koklamayı ve dokunmadan sevmeyi tercih ediyordu. Annesinin en sevdiği şeyin çiçeklerin doğayla birlikte yaşaması olduğunu anlamıştı. Ve her seferinde bir çiçeği koparmak istediğinde, annesinin sözlerini hatırlıyordu: “Çiçekler en çok dallarında mutlu olurlar.”
Emir artık çiçekleri sevmenin sadece onları koparmak olmadığını biliyordu. Onları olduğu yerde izleyerek, bakımını yaparak ve büyümelerine yardımcı olarak çok daha büyük bir mutluluk duydu. Ve bu, annesinin ona öğrettiği en güzel şeylerden biri oldu. Çünkü çiçekler, toprağın sıcak kollarında mutlu olur, tıpkı insanların sevdiklerinin yanında mutlu olduğu gibi. Artık çiçekler de mutlu, Emir de mutlu, annesi de mutluydu.